9 Nisan 2016 Cumartesi
İstanbul Yalıları - Edip Efendi Yalısı
Edip Efendi Yalısı 1992 |
Kandilli Caddesi, No:25 - 29. ( Ada 931/Parsel 1/2 ).
Üslubu: Neo-Klasik/ampir karışımı. Pencere pervazlarında barok süslemeler var. XIX, yüzyıl yapı tarzını koruyordu.
İnşa tarihi: XIX. yüzyıl başı. (Aslı 1753)
Harem ve selamlık bölümlerinden oluşuyor, (çok harap durumda olduğu için, yeni malikleri tarafından 1984-87 yıllarında Harem bölümü yeniden inşa edilmiştir.)
Yüzölçümü: Selâmlık Binası 550 m2. Arsası 1000 m2.
Harem Binası 650 m2. Arsası 963 m2.
Toplam Binası -1200 m2. Arsası 1963 m2. Oda, salon, sofa adedi: 23 oda, 3 salon, 2 taşlık, 2 büyük sofa, 3 hela.
Tavan yükseklikleri: 4.5 m / asma kati: 2m.
Koruma no:119 eski harem bölümü, koruma no:120 eski selamlık bölümü. 1973 |
Kandilli Akıntıburnunda, eski Kandilli Sarayı yerine, kayalar üzerine oturtulmuş olup harem ve selâmlığı aynı sakaf (çatı) altındadır. XIX. yüzyıl ortasından itibaren Edip Efendi'nin ismine bağlanan, geniş yayvan yalının inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber tarihçesi şöyledir:
Tarihçesi
Kaynak olması gereken; İslâm Ansiklopedisi ile Gümrük Rehberi Mecmuası'nın kayıtları başlangıç için ayrılıyor, sonra birleşiyor. İslâm Ansiklopedisi (fas. 53, 1967) tapu kayıtlarını esas aldığını belirterek şöyle yazıyor: "Tapu kayıtlarından ilk sahibinin Muammer Paşa olduğu, ondan Kani Paşa'ya geçtiği, Kani Paşa'dan da (Edip Efendi'nin torunu Asaf Bey'in verdiği bilgiye göre) 1887 tarihinde Edip Efendi tarafından satın alındığı anlaşılmaktadır."1888 yılında ölen Edip Efendi “Sicilli Osmai'ye göre" nizamsever muhasiplerdendir. Çeşitli defterdarIıklarda ve nazırlıklarda bulunmuştur. İyi yaşamasını bilen, çelebi ve zevk sahibi Edip Efendi Akıntıburnu’ndaki yalıyı, o dönemin rahat, sade ve güzel eşyasıyla döşemiş, fakat burada ancak bir sene kadar yaşayabilmiştir.
Edip Efendi yalıyı aldıktan sonra mimarî karakteri bozulmaksızın esaslı bir tamirden geçirmiştir."
(Haluk Y.Şehsuvaroğlu-Hayat Mecmuası,1963)
Güney/Batıdan görünüş. Fotograf: Yılmaz Dinç 1974 |
Ahmet Esat, Gümrük Rehberi Mecmuası'nın (Mart/1948 tarihli sayısındaki) makalesinde Yalının H.1166 (M. 1753) de vefat eden Divitdâr Mehmet Emin Paşa tarafından yaptırıldığını, yine aynı mecmua nüshasında Edip Efendi'nin torunu Asaf Muammer, dedesinin bu yalıyı 1844 yılında Kani Paşa veresesinden 1500 altına satın aldığını yazmaktadır. “Edip Efendi ile aynı devirde Maliye Nazırlığı ve Rüsumat Emanetinde bulunan ve maliye mesleğinden yetişmiş olan; Kani Paşa ile Edip Efendi'nin dostlukları vardı."
(M. Celalettin Aksoy Kandilli'de Tarih TTOK/1982)
Harem Bölümü
1937 yılında (Edip Efendi veresesinden) Av. Ahmet Arif İyicigil satın alıyor, yalının bu bölümünü; "1/2 hisse olarak eşi, ½ hisse olarak annesi" üzerine tapuya kaydettiriyor.
Ahmet Arif Bey 1951 yılında öldükten sonra, annesi Nefise İyicigil de vefat ediyor ve hisseler dağılmaya başlıyor.
Yalının Kuzey/Batıdan görünüşü 1976. |
1972’de hissedarları: Meliha Eryuvası, Saide Berzenç, Mualla İyicigil, Muarra İyicigil, Av. Ragıp İyicigil, Lâmia Ünderen ve Didem-Didar-Belkıs Eryuvası idi. Bu tarihte yalının bu bölümüne 5 milyon TL. kıymet takdiri yapılmıştı. Bu gün haliyle, (harap sayılabilecek durumda) değeri 7,5 milyar olarak gösterilmektedir.
Selamlık Bölümü
Edip Efendi'den sonra yalının mülkiyeti torunu Asaf Bey'e, sonra “Asaf Bey'in oğlu Muammer Bey'e, Muammer Bey'in 1964 yılında ölümü üzerine iki kızı Şahika Frederiçi ve İptihaç Mertkal'a kalmıştı...
1990 yılı baharında yalı önünde aldığımız not şöyledir: Kuzey Bölümü (Harem) Um Denizcilik/Uğur Mengenecioğlu tarafından satın alındıktan sonra onarım yapılmıştır. Bu onarımın durumunu ayrıca kaydedeceğiz.
Güney (selâmlık) bölümünün mülkiyeti ise halen Mesut Göksu'dadır. Ada 931 parsel 1 (selamlık bölümü idi.)
"Dilekçe: 1.9.1983
Maliki bulunduğum Kandilli mh. 173 pafta 931/1 deki yalının tamirat onarım ve tadilatı için ...... Mesut Göksu"
Yapısı
Tülay Bilginer röportajlarında ilk sahibi için daha değişik söylüyor: "Tapu kayıtları incelendiğinde ilk sahibinin Muammer Bey olduğu ortaya çıkıyor. Ondan da Kani Paşa almış. 1887 yılında da adını taşıyan Edip Efendi'nin mülkiyetine geçmiş."
(Hürriyet Gazetesi. Kasım 1987)
Yalı kârgir/kayıkhaneli bir bodrum katı üzerinde; iki ahşap/ bağdadi katlı idi (kuzey bölümü değişti). Birinci katta deniz cephesinde asma kat vardır. Deniz cephesi 39 m. dir. İki bölüm de -deniz yönünden- alt ve üst katlardan uzun koridorlarla bağlanmıştır. Aynı zamanda, harem köşesinden Selamlık köşesine kadar, oda ve salonlara, kapılarla birbiri içinden geçilmektedir. Bütün kapılar açıldığı vakit, yalı bir baştan diğer başına kadar görülebilir. "Harem ve Selamlık iki mülkiyet haline getirilince, ara kapı kapatılmıştır.
Yalının karakteristik taraflarından biri de; harem ve selâmlık kısımlarında birbiri karşısında bulunan büyük taşlıklar ve üst katlardaki sofalardır. Sofalar, kenarları kesik dikdörtgen "pahlı" plandadır. Rumelihisarı, Koruma no'su 135/sınıfi:1 olan Oduncubaşı/Aral yalısında da aynı planı görüyoruz.
Taş Oda 1987 |
Alt kat taşlık 1987 |
Taşlıklar, eski Boğaziçi yapı düzeninde geniş, ferah, serin olma örneğini göstermektedir. İki tarafındaki pencereleriyle loş bir ışık elde ediliyor. Taşlıklarda, ahşap sütunlu, kavallı merdivenlerle önce sahanlığa, oradan da üst kata çıkılıyor. Binanın asıl cümle kapısı, selâmlık tarafındadır. Buradan selâmlık taşlığına girilmekte ve mabeyn'e açılan bir kapıdan harem'e girilmektedir.
Oda/Sofa Durumları
Selâmlık Bölümü: Bodrum katında 5 bölme; asma katta 3 oda, üst katta 2 oda, 2 salon, 1 büyük sofa, 2 hela vardır. Bu bölüm boş vaziyette ve çok harap durumdaydı. Fakat, tamir görmediği için orijinal vaziyetini (1984'e kadar) daha iyi koruyordu.
1984 yılında başlayan restorasyonda bu bölüm tamamen yenilenmiş, 1960/84 yılları arasında çekilen fotoğraflarda da belli olduğu gibi dış cephe aynen korunmuş, fakat, girişten itibaren sofa, eski dönemden kalma pide/yemek ocağı, taşlık ve bazı kısımlar tamamen değiştirilmiştir.
Edip Efendi Yalısı Selamlık Bölümü, güney köşe odası 1963 |
Giriş sofası. Merdiven camekanı, tekne tavan ve yan oda kapısı 1963 |
Restorasyon ruhsatı aynen şöyledir: "Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları İstanbul Bölge Kuruluşunun 269/9.3.1984 no. ve tarihli kararı ile: 1/B gurubu korunması gerekli eski eser restorasyonu.
Mim. Proje: Yüksek Mühendis Haluk Sezgin
Pafta: 173, ada 931 / parsel 2 Proje no: 84/3872
Uygulama: Dizayn İnşaat Mimarlık A.Ş.
Pafta: 173, ada 931 / parsel 2 Proje no: 84/3872
Uygulama: Dizayn İnşaat Mimarlık A.Ş.
Tekrar alt taşlığa dönelim: Merdiven yanında, Haremin alt katına geçiş yapan kapılar bulunuyor. İki tarafında, yuvarlak ahşap sütunlu, kavallı ahşap merdiven önce ''14 basamaklı" tek, sonra "11'er basamaklı" çift olarak üst kata çıkıyor. Sofaya çıkılınca; dört kesik kenarında –Beylerbeyi’nde yanan Hasip Paşa Yalısı'nın daha basit şekliyle- dört küçük kompartıman var. Bu kompartımanlarda, servis odaları, yüklük, mutfak, "alaturka" helalar ve minik sofalar var. Birbirine geçilen ve sofalardan da girilen üç deniz odasının ahşap göbekleri önemli.
Harem bölümünde 1937-1950 arasında değiştirilmiş bulunan pencerelerin orijinal şekli burada görülüyor. Pencere üçlü giyotin tarzında. Tarabya/Villa Zarifis sahilhanesinin aynı.
Harem Bölümü:
Alt katta 1 dehliz üzerinde 6 oda, zemin katında odunluk/ kömürlük ve kayıkhane; üst katta 8 oda, 1 salon, 1 sofa. Kayıkhanesi kullanılan durumda değildir. Bu bölümde, tavanları yaldız nakışlı ve süslü salonlara daha fazla yer verilmiş. Tavan nakışlan arasına, 1887 yılında yapılan tamir sırasında bazı tablolar da resmolunmuş. Selâmlık bölümünden 100 m2. biraz daha büyük olan Harem bölümünün - kayıkhaneden, yan merdivenli aralıktaki çeşme yanından (Kapı no:21/1) ve yan taş merdivenlerin bitimine yakın, olmak üzere - üç girişi var. Harem'in -halen girişi olan- üçüncü kapısı, bahçe kapısından girersek görünüm şöyle: Ortası havuzlu küçük bir bahçe.
"Bu havuz 1940 yılından sonra "L" biçiminden "O" biçimine dönüştürülmüştür. Solda, çıkmalı, yeni ilâve bir çay odası; altı çeşme haznesidir. "Bu ek odanın yalının bütünlüğüne uymadığı hemen fark ediliyor.
Alt kat deniz tarafı, seki 1987 |
Alt kat sofa 1987 |
Yalının güney/batı cephesi. Dipte 1765 yılında yapılmış "kitabeli" Mehmet Paşa ruhu için yapılmış çeşme 1974 |
Yalının içi, eski köşk ve sahilsaraylarının iç dekorasyonuna uygundur. Nakışlı, beşik tarzı kanatları altında bu iç âlemi, dış görünüşünün aksine zengindir. Ayrıca sofalara açılan merdiven camekânları gösterişlidir. Pencerelerde de bir değişiklik yapılarak, giyotin tarzı yerine; içeriye doğru açılır, çift kanatlı hale getirilmişti. Geometrik/ceviz döşeme çok güzel parkeleri Edip Efendi zamanından kalma, iyi vaziyettedir,
Yalının biri Haremde, diğeri Selâmlık tarafında olmak üzere, kayalara oyulmuş iki sarnıcı vardır. Selâmlık sarnıcının önünde, 1179 (1765) yılında Mehmet Paşa ruhuna yapılmış bir çeşme ve kitabesi mevcuttur ki, bu çeşmenin tarihinden, bazı tarihçiler yalının inşa yılını çıkarma görüşündedirler.
"İki yangınla, özellikle Kandilli'nin iskele ile Vaniköy arasındaki yalılar ortadan kalkarken; bu sahada tek kurtulan bina Edip Efendi Yalısı olmuştur."
(Macide Ekimoğlu. Tez. 1970)
"Yalı 1850'de Kont Ostrorog yalısı ile aynı zamanda; aynı semtteki İsmail Paşa ile Abut Efendi yalıları da üç yıl sonra inşa edilmiştir."
(Mimar Lütfi Yazıcıoğlu. Taç Dergisi - Nisan 1977 )
(Kandilli) Edip Efendi Yalısı Selamlık Kısmı Restorasyonu:
Üsküdar ilçesi: Pafta 173, ada 931, parsel 1
İstanbul III. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı No: 05.09.1991/3598
İstanbul Belediyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğü Ruhsat No: 924022-26.01.1993
T.U.S. Restorasyon projesi: Haluk Sezgin (Y.Mim.)
Statik Proje: Balkar Mühendislik
Üsküdar ilçesi: Pafta 173, ada 931, parsel 1
İstanbul III. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı No: 05.09.1991/3598
İstanbul Belediyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğü Ruhsat No: 924022-26.01.1993
T.U.S. Restorasyon projesi: Haluk Sezgin (Y.Mim.)
Statik Proje: Balkar Mühendislik
Edip Efendi Yalısı 1992 |
Mimari Biçimi
Yalının adını aldığı eski defterdar Edip Efendi buranın satın alma suretiyle sahibi olmuştur.(1887); buna göre yapısı daha eski olmalıdır, ama tam tarihi belli değildir.
Bu yalı da XIX. yüzyıl diğer yalıları gibi aynı karakterde bir espri taşımakta; temelde Boğaziçi yapı tarzını sürdürmekte, içte ise Avrupa bir dekora bürünmektedir: Özellikle bu etkileşim giriş sofasında -yabancı haslık ve ayaklı kolonlar ve onun üstündeki geniş firizlerde görülen madalyonlar içindeki peyzaj resimlerinde-ki, muşamba ve sıva üstü yağlıboya resimler devrin benzeri yalılarında da görülür ve oda tavanı dekorlarında belli olmaktadır.
Edip Efendi Yalısı deniz cephesi-Revizyon 1. Y.Mimar R.Necdet Arevi. 1983 |
Planı ise Türk usulü orta sofa (artı koridor) üzerinde düzenlenen oda biçimleri ile belirgindir. Dikdörtgen sofa köşelerinin 45° köşe kesimleri (pah)yeni bir biçim ortaya çıkarmakladır. Sofa merdivenleri burada ortadan çıkışlı olarak yine üç kolludur.
45° kenarlı biçim cephe köşe çıkmalarına da uygulanmıştır. Cephe cumbalar ahşap kolonlara bindirmedir; deniz cephesi sol kenar cumba ise iki kolon üzerine çıkmaktadır, altından taşlığa giriş vardır ve böylece bir kapı ön mahalli (Vorraum) teşkil edilmiştir.
Edip Efendi Yalısı güney cephesi, selamlık bölümü-Revizyon 1. Y.Mimar R.Necdet Arevi 1983. |
Esas kat pencereleri yüksek ve üç bölümlü, üst başı hafif sehimlidir; alt kat pencereleri düz haslı ve iki bölümlü daha alçak, sürme pencerelidir. Bu kat, yüksek kârgir subasman katı üzerinde bir asma kat görünümü arz ediyor.
Kandilli/Akıntı Burnu'nun vaziyet planı |
Yalılar yaz, kış kullanılmaya başlandıkça baca ihtiyacı doğmuştur; ama, buradaki gibi yerden bitme -soba borusu gibi-baca çıkıntıları kadar Boğaziçi estetiğine ters düşen görülmemiştir.
Bu yalı, bölgedeki en uzun cepheli (39 m.) yapılardan biridir ve deniz üstü rıhtımı, eski dönemler misali amme yolu (tarik-i aam) sayılmıştır.
Behçet Ünsal
8 Nisan 2016 Cuma
İstanbul Yalıları - Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı |
Sultan Abdülmecit tahta çıktığında (1839-1860), imparatorluğun tüm görkemini vurgulayacak ve batılılaşmanın etkisindeki yeni düzeni simgeleyecek bir saray yaptırmak düşüncesiyle, geçmiş değer ve düzenin biçimlendirdiği ahşap Beşiktaş Sahilsarayı'nı yıktırdı. Aynı yerde batılı bir anlayışla yeni bir saray yapılması işini dönemin ünlü mimarları Garabet Amira Balyan ve oğlu Nikogos Balyan'a verdi (1848). Avrupa saraylarının anıtsal boyutlarına özenen Dolmabahçe Sarayı, değişik üslupların öğeleriyle donandığından belirli bir üsluba bağlanamaz. Büyük bir orta yapıyla iki kanattan oluşan planında, geçmişte mimari açıdan işlevsel değeri olan öğelerin farklı bir anlayışla ele alınarak süsleme amacıyla kullanıldığı gözlemlenir.
1856'da açılan Dolmabahçe Sarayı yapılar topluluğu, Kabataş'tan Beşiktaş'a uzanan 64.120 m2'lık bir alan içinde yayılmıştır. Bu alanda ana yapı, cami, tiyatro, Istablı âmire, Serasker dairesi, Hazinei hassa ve Mefruşat daireleri bulunur. Bu grubun hemen arkasında Kuşluk, Camlı köşk, Gedikli cariyeler ve Kızlarağası daireleri, Hareket köşkleri, Hereke dokumahanesi, Baltacılar, Ağavât, Bendegân ve Musahıbân daireleriyle, tüm bu yapılarda oturan ve hizmet gören kişileri doyuracak nitelikteki Matbahı âmire yer alır. Saat Kulesi Abdülhamit II döneminde (1876-1909) yapılmıştır.
Tüm bölümleriyle görkemli bir görünüşü olan sarayda, halife Abdülmecit’in buradan ayrılmak zorunda bırakıldığı 1922'ye değin altı padişah oturmuştur. Abdülhamit II döneminde kullanılmaması, bakımsız kalması, deprem ve yangınlardan zarar görmesi ve Cumhuriyet dönemindeki yanlış mimari uygulamalar sonucu, sarayın tiyatro, hamlahane, Serasker dairesi, Istablı âmire ve Matbahı âmire gibi kimi bölümleri tümüyle ortadan kalkmış, kimileriyse farklı biçimlerde değerlendirilmiştir.
Dolmabahçe Sarayı'nın ana yapısı Mabeyni hümayun (selamlık), Muayede salonu, Haremi hümayun ve veliaht dairelerinden oluşur. Burada, biçimde, ayrıntılarda ve süslemelerde gözlenen belirgin Batı etkilerine karşılık, kuruluş ve mekân ilişkileri açısından geleneksel Türk evi plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı görülür. Bodrumla birlikte üç katlı olan yapının 285 odası ve 46 salonu vardır. Beden duvarları taştan, iç duvarlar tuğladan, döşemeleri ahşaptandır.
Bugün büyük bir müzesaray ve kültür merkezi olarak hizmet veren sarayın bütün birimleri ziyarete açılmıştır. Girişteki eski Mefruşat dairesinde bir Kültür-Bilim-Tanıtım merkezi yer alır. Milli sarayların öteki birimlerinde sürdürülen bilimsel çalışmalarla tanıtım etkinlikleri, buradan yönlendirilmektedir. Merkezin, saraylarla ilgili konularda sürekli olarak gösteriler sunan bir "Gösteri salonu", sergi alanları, toplantı salonları ve kafeteryası vardır. Ayrıca sarayın değerli eşyalarının zaman içinde değiştirilerek sergilendiği iki "Değerli eşyalar sergi salonu", çeşitli konularda sergilerin açıldığı "Hareket köşkleri" ve genellikle Milli saraylar tablo koleksiyonunun bölüm bölüm ve uzun süreli sergiler halinde sunulduğu "Sanat galerisi" bulunmaktadır. Yeni düzenlemelerle saray, müze içinde müze birimleriyle ulusal ve uluslararası sanat ve kültür etkinliklerine uygun mekânlara kavuşturulmuştur.
Günümüzdeki kullanım özellikleri bir yana bırakılacak olursa, Dolmabahçe Sarayı 19. yüzyıl Osmanlı mimarlık ortamının ilginç yapılarından belki de en önde gelenidir. O dönem Avrupa mimarlık ortamının yaygın estetik yaklaşımlarının Osmanlı başkentindeki bu anıtsal örneği, Osmanlı saray mimarlığı geleneğindeki bir çok özelliği de bünyesinde barındırmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı klasik saray mimarlığının zirve noktasını oluşturan Topkapı Sarayı ile karşılaştırıldığında, kurgu ve mekan ilişkileri açısından kimi farklılıklar taşıdığı da gözlenmektedir.
Herşeyden önce Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı gibi tarihsel süreç içinde çeşitli padişahlar tarafından eklenen yapılarla büyüyüp gelişen bir sisteme değil, aksine bütün yan yapı ve işleviyle önceden tasarlanıp tek hamlede yapılan bir yapılar bütünü olma özelliğine sahiptir.
Daha başlangıçtaki bu özelliğiyle Batı anlayışında bir saray olan bu yapı, 19. yüzyılda Osmanlı yönetimindeki Batı özellikli değişimlere koşut olarak ortaya çıkan kurumsal yapılanmanın mimari alandaki yansımalarını da taşımaktadır. Harem Dairesi'ndeki hiyerarşik düzen sürdürülmüş,
Hanedan üyelerinin yaşadıkları mekanların planlaması ve geleneksel yaşamlarının dışına taşılması söz konusu edilmemiştir. Selamlık Bölümü'nde elçiler için ayrılan mekanlar Topkapı Sarayı'ndakinden son derece farklıdır. Elçiler Dolmabahçe Sarayı'nda kendilerine ayrılan mekanlarda padişah ile görüşmelerine çıkmadan önce kendi sekreterleri ya da danışmanlarıyla özel olarak görüşme olanağına sahiptirler. Topkapı Sarayı'nda olduğu gibi açık bir alanda özellikle kış aylarında çamurlu yollardan geçerek padişahın huzuruna çıkmak yerine, artık burada kapalı mekanlarda görevlerini yerine getirebilmektedirler.
Dolmabahçe Sarayı'nda Selamlık küçülmüş ve devletin yürütme organı Tanzimat ile birlikte hükümete yani Bab-ı Ali'ye bırakılmış, meşruti monarşinin adem-i merkeziyetçi görünüşüne ulaşılmıştır.
Dolmabahçe Sarayı'nda mekan kurgusu açısından bu değişiklik ya da farklılıklar gündeme gelirken, süslemede dönemin yaygın özelliklerinin göz ardı edilmediği ve giderek özellikle ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Cephe, tavan, pencere, alınlık, kemer, sütun ve sütun başlıkları gibi mimari öğelerinde kullanılan süsleme öğelerindeki Helenistik tarz, kurgusal açıdan gelenekselin çağa uydurulmaya çalışıldığı böylesi bir yapıda Batı etkisinin baskın olarak tercih edildiğinin göstergesini oluşturmaktadır.
Toplumu ve toplumun bağlı olduğu yasaları düzenleyen devlet, yani bir diğer adıyla padişah ve onun evi saray, koyduğu yeni düzenin (Tanzimat) korunmasındaki biricik güvencedir ve bu güvenceyi mimarlığında da vurgulamaktadır. Bu yeni düzenin yeni yönetim merkezi Topkapı Sarayı değil, Dolmabahçe Sarayı'dır. Padişah Mutlakiyet'in ve eski düzenin simgesi olan Topkapı'dan çıkmış Dolmabahçe Sarayı'na, Boğaziçi'ne kısacası Avrupa'ya geçmiştir. Topkapı Sarayı'nda olduğu gibi halk ile arasındaki katı savunma duvarlarını Dolmabahçe'de kaldırmış ve denize açılmıştır. Bu yeni sarayda İstanbul'un mimarlık geleneğine yeni giren balkon, sütun, üçgen alınlık, anıtsal merdivenler gibi Helenistik özellikler taşıyan öğeleri kullanarak Batılı bir kral gibi tebasının güvencesi olma imajını pekiştirmek istemektedir.
Sonuç olarak, Osmanlı yönetiminin 19. yüzyılda Boğaziçi kıyılarında yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı, 18. yüzyılda Batı'da işlevini tamamlamış bir mimarlık türünün son temsilcisi konumundadır. Ve bu konumuyla bu yapı kompleksi, Batı toplum ve mimarlık tarihinin yinelenmeyecek bir döneminin anı ve anıt yapısı olarak uygarlık tarihindeki yerini almıştır. Bundan sonra bu yapıyla ilgili olarak yapılacak olan, arta kalan bütün yan yapılarıyla korumak ve gelecek kuşaklara doğru olarak aktarmaya çalışmak olmalıdır.
Dolmabahçe Sarayı bugün bir ana yapı ile Veliaht Dairesi, Mefruşat ve Muhafızlar Dairesi, Hareket Köşkleri, Camlı Köşk ve diğer küçük pavyonlardan oluşmaktadır. 8 büyük salonu ve 200 odası bulunmaktadır. Dolmabahçe Sarayı’nın kara tarafında iki ana ve yedi yan, deniz tarafında ise beş kapısı vardır. Kara tarafındaki iki anıtsal kapıdan biri Hazine Kapısı diğeri Merasim (Saltanat) Kapısı'dır.
Saray bahçeleri dört bölümde düzenlenmiştir. Ana yapı resmi daire (Mabeyn-i Hümayun), Müzayede Salonu ve Hususi Daire adlarıyla anılan 3 bölümden meydana gelmiştir. Sarayın ana cephesi denize bakmaktadır. Resmi Daire iki katlıdır. Üst katında bulunan Süfera (Elçiler) Salonu, Dolmabahçe Sarayı’nın en görkemli mekanlarından biridir. Hünkar Hamamı, Resmi Daire’den Müzayede Salonu’na kadar olan alanda yer alır.
Muayede Salonu, Resmi ve Hususi Dairelerin ortasında, anıtsal bir kütle olarak yükselir. Kareye yakın bir zeminin üzerinde, içeriden kubbe ile, dışarıdan ise çatıyla örtülü bir binadır. Zengin bezemelerle süslüdür.
Hususi Daire, Hünkar Dairesi ve haremden oluşmaktadır. Harem, büyük ortak mekanlar ve kapalı özel dairelerden ibaret sade bir bölümdür. Hünkar Daiesinde iki büyük salon vardır. Bunlar, törenlerin yapıldığı "Mavi Salon" ve büyük aynalarla, denize bakan geniş retası ile donanmış "Pembe Salon" lardır.
A. Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi
Mefruşat Dairesi "Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi" olarak, konferans, sergi, bilimsel araştırmaların yanısıra, basın ve yayın organları ile sağlıklı ve sürekli ilişkileri sürdürmek üzere, çok amaçlı bir hizmet anlayışı içinde düşünülmüş ve yeniden düzenlenmiştir. Sarayın girişinde, mimari özelliği de dikkate alınarak ele alınan Mefruşat Dairesi'nde oluşturulan Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin alt katı, Konferans Salonu, Sergi Salonu, satış merkezi ve Fotoğraf Laboratuvarı, üst katı ise Basın ve Yayın Merkezi, Kitaplık, Bilimsel Araştırma ve Saray Arşivi olarak kullanıma açılmıştır.
Mefruşat Dairesi'nin önündeki avlu, ilk kez Saray'ı gezenlerin yaz ve kış oturup dinlenebilecekleri bir alan olarak düzenlenmiştir. Avlunun çevresindeki bir bölüm, gerekli onarım ve düzenlemelerle "Gösteri Salonu" olarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde, Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan, saray ve kasırlarımızı tanıtıcı bir program audio-visual dia gösterileri halinde sürekli ziyaretçilere sunulmaktadır. Büyük bir ilgi ve beğeniyle izlenen bu renkli gösterilerin, zaman içerisinde daha da geliştirilerek zenginleştirilmesine ve aynı gösterilerin başta Beylerbeyi Sarayı ve Maslak Kasırları olmak üzere, diğer köşk ve kasırlara da yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Bu arada avlunun bir bölümünde de ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, sarayın tarihi hüviyetini yansıtır bir biçimde modern bir kafeterya kurulmuştur.
Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin alt katında yer alan Sergi Salonu'nda sunulan "Dünden Bugüne Osmanlı Sarayları" Sergisi, bugün ayakta kalmış, değişmiş veya yıkılmış bulunan saraylarımız konusunda belge niteliğindeki resimleri biraraya getirmekte ve böylece "Saraylar"ın bir boyutuna ışık tutmaktadır. Bugüne kadar gezenlerin büyük ilgisini çeken bu resimler ayrıca basılmış ve böylece kalıcılıkları da sağlanmıştır.
Satış Merkezi'nde ise, Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi tarafından üretilen çeşitli kartpostal, dia, videokaset, poster, rehber, kitap, broşür ve benzeri tanıtım malzemeleri satışa sunulmuş bulunmaktadır.
Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin kurulması, yurtiçi ve yurtdışı iletişim ağının oluşturulmasıyla, bilimsel ve kültürel ağırlıklı üretimin sürekliliği sağlanmış ve böylece Milli Saraylarımız tarihimizde ilk kez kültürel birikimin zenginliğine uygun boyutta dışa açılmıştır.
Ayrıca, Saray'ın yıpranmasını önlemek, kapı önünde büyük oranda artan ziyaretçi yoğunluğunu daha sağlıklı düzenlemek, Dolmabahçe Sarayı dışındaki kültür zenginliklerimizi de vurgulamak için, Mefruşat Dairesi'nin yanısıra Saat Kulesi ve çevresindeki alan da yeniden ele alınmış, bir dizi, uygulamayla Saray'ın bütünleştirilmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır.
B. Harem
Önemli bir girişim de, Dolmabahçe Sarayı "Harem" bölümünün 28 Kasım 1985 tarihinde yeniden düzenlenerek geziye açılmasıdır. Dolmabahçe Sarayı'nın yaklaşık üçte ikisini kaplayan Harem Dairesi'nin açılması, yurt içi ve yurtdışında da büyük ilgi görmüş, bu durum sarayın bütünleştirilmesi yolunda önemli bir adım olarak nitelenmiştir. Harem Dairesi'nin açılması ayrıca bugüne kadar yeterince bilinmeyen birçok ilginç ayrıntının tanınmasına neden olmuştur.
C. Cariyeler Dairesi ve Diğer Birimler
"Cariyeler Dairesi", "Gedikli Cariyeler Dairesi", "İç Hazine", "Harem Bahçesi" ve Atölyelerin kısa sürede onarılarak açılması da plânlanmıştır. Bu bölüme yeni imkânlar getirecek, "Valide Kapı"nın açılışıyla, "müze içinde müze" anlayışı buraya da yansıyacaktır.
D. Değerli Eşyalar Sergi Salonları
Harem Dairesi ile birlikte 28 Kasım 1985'de açılan ,"müze içinde müze" niteliğini taşıyan yerlerden birisi de "Değerli Eşyalar Sergisi Salonu"dur. Gördüğü büyük ilgi nedeniyle, kısa zamanda ikincisinin oluşturulduğu bu sergilerde, değişik bir düzenlemeye gidilmiş, çarpıcı bir görünüm elde edilmiştir. Bilindiği gibi sultanların ve yakın çevrelerinin günlük yaşamlarında ve törenlerde kullandıkları değerli eşyalar, bugüne kadar özenle saklanmaktaydı. İlk kez özel oluşturulan bir mekânda, tarihi ve anı değeri yüksek bu zengin malzemenin sınırlı bir bölümü. zaman zaman değiştirilerek, tüm yerli ve yabancı ziyaretçiler ile araştırmacıların istifadesine sunulmaktadır.
Bu sergiyle birlikte, Dolmabahçe Sarayı dünyadaki benzerlerine uygun olarak değişik boyutlu bir bölüme daha kavuşmuş bulunmakta ve ayrıca müze-saray olarak çok farklı zenginliklere ulaşmaktadır. Burada sergilenen malzemede yer yer karşımıza çıkan Sultan Tuğraları ve kullanılan ilginç taşlar, Osmanlı saray yaşamının bir uzantısı olarak yeni değerlendirmeleri beklemektedir.
Günümüze ulaşabilmiş saraylarımız içinde bütünlüğünü yitirmemiş olanları azdır. Yönetim ve yaşama mekânlarını içeren saraylarımız içinde konu edilen Dolmabahçe Sarayı özel bir yer almaktadır. Bu saray bile bugün önemli parçalarını yitirmiştir. Bu nedenle, günümüze kalabilmiş her bölümünün çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Günümüze ulaşabilmiş saraylarımız içinde bütünlüğünü yitirmemiş olanları azdır. Yönetim ve yaşama mekânlarını içeren saraylarımız içinde konu edilen Dolmabahçe Sarayı özel bir yer almaktadır. Bu saray bile bugün önemli parçalarını yitirmiştir. Bu nedenle, günümüze kalabilmiş her bölümünün çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Böyle bir yaklaşım ve yeni düzenlemelerle Dolmabahçe Sarayı, "müze içinde müze" birimlerine ve milli-milletlerarası sanat ve kültür etkinliklerine uygun mekânlara kavuşturulmaktadır.
E. Sarayın Kuşluğu
Aynı amaçla, Dolmabahçe Sarayı'nın "Kuşluk Bahçesi" yeniden ele alınmış, içindeki "Kuşluk" canlandırılmaya çalışılmış, "Kuşluk Köşkü" ve "Kuş Hastanesi" de bu amaçla onarılmıştır. Osmanlı saray kuşluklarından bugüne ulaşabilmiş en büyük örnek olan Dolmabahçe Sarayı Kuşluk'u, Saray'ın Sanat Galerisi'yle birlikte gezilebilen ayrı ve ilginç bir bölümüdür. Bu özgün birim bir dinlenme mekânı olarak saray bütünü içinde yer almaktadır. Zaman içinde arşiv belgelerinin de vereceği ipuçlarıyla Kuşluk eski işlevine kavuşacaktır. Bu süre içinde kuşlarla ilgili bir kitaplık oluşturulmakta, poster, kartpostal gibi tanıtım malzemesi üretilmekte, ilginç bir sürekli sergi düzenlenmekte, çocuklar bu yolla eğitilirken, büyükler de bu tarihi ve doğal zenginlik içinde dinlenme olanağı bulmaktadırlar.
F. Sanat Galerisi
Kuşluk Bahçesi'nin ve Kuşluk Binası'nın bir diğer önemi de, girişinde "Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi"nin açılmış bulunmasıdır. Ziyaretçiler, örneği az bu Galeri'de açılan sergilerle, saraylıların zengin ve tarihi tablo kolleksiyonlarından seçkin örnekleri görme fırsatını bulmaktadırlar. Örneğin, bu Galeri'de `14. Uluslararası İstanbul Festivali' kapsamında açılmış bulunan "Osmanlı Sarayında Yabancı Ressamlar II" Sergisi daha önce açılan, "Saraylarımızdan Tablolar", "Öncü Türk Ressamlarından Bir Kesit", "Osmanlı Sarayında Yabancı Ressamlar I" sergileri büyük ilgi görmüştür. Bunları ise "Sarayda Manzara Resimleri" izleyecektir. Bu bölüm, İstanbul yaşamında özel bir yeri olan Camlı Köşk'le birlikte, her geçen gün daha da yoğun biçimde yeniden değerlendirilerek, özellikle kültür ve sanat çevrelerinin sürekli kullanımına sunulmaktadır.
Sonuç olarak, bu yeni düzenlemelerle, Türkiye'de ilk kez böyle bir bölüm yaşama katılmakta ve böylece bu konuda da bir araştırma ortamı yaratılmış bulunmaktadır.
G. Veliaht Dairesi
Dolmabahçe Sarayı "Veliaht Dairesi" ve çevresi de yeni düzenlemelere konu olan yerlerden birisidir. Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağlı Resim ve Heykel Müzesi olarak kullanılan Veliaht Dairesi, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından tümüyle onarılmaktadır. Ayrıca Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi'nin deniz yönündeki bahçesi yeniden düzenlenmiş, düne kadar girilmez durumdaki arka bahçe ise, çok amaçlı olarak tasarlanmış bulunmaktadır. Bahçenin çevresinde yer alan "Hareket Köşkleri" özelliklerine uygun biçimde büyük bir özenle onarılmıştır. Bunlardan birinde `Resimlerde Saray, Köşk ve Kasırlar' adlı, sarayın zengin kolleksiyonlarından oluşan sürekli bir sergiye yer verilmekte, alt katı ise milli ve milletlerarası sergilere ayrılmış bulunmaktadır. Diğer köşkte ise, bu yıl, saray, köşk ve kasırlarda özgün örnekleri bulunan, tarihi özelliği olan "Isıtma ve Aydınlatma Araçları" sergilenmekte ve bu bölüm bir müze olarak değerlendirilmektedir. Böylece Veliaht Dairesi'nin arka bahçesine girenler, bahçede değişik dallarda sanat çalışmaları yapanlara ayrılmış yerleri, iki Hareket Köşkü'nde sürekli ve değişen sergileri, toplantıları, Eski Sera'da nadide bitkileri, eldeki belge ve kalıntılardan yola çıkılarak yeniden düzenlenen Yeni Sera'da dinlenme yerlerini ortada yeniden onarılmış Sünnet Odası'nı, havuzun çevresinde açık hava sergilerini, müzik çalışmalarını izleyebileceklerdir.
Tel: 212 - 236 9000
Kaynakça: www.tbmm.gov.tr
www.asa.com.tr
www.millisaraylar.gov.tr
www.ibb.gov.tr
Büyük Larousse Ansiklopedisi
www.asa.com.tr
www.millisaraylar.gov.tr
www.ibb.gov.tr
Büyük Larousse Ansiklopedisi
7 Nisan 2016 Perşembe
İstanbul Yalıları - (Şehzade) Burhanettin Efendi / Mısırlılar Yalısı ve Müştemilatı
15:00
By
Ongun Demirler
(Şehzade) Burhanettin Efendi / Mısırlılar Yalısı ve Müştemilatı,
boğaziçi yalıları,
denizce,
istanbul,
mimari
No comments
Burhanettin Efendi Yalısı 1993 |
Üslubu: Neo-barok eğilimli (ahşap/bağdadî).
İnşası : Bugünkü binası olarak (1994'e göre) 82 yıllık.
1985 yılından sonra Erbilgin Yalısı olmuştur. 22 Mart 1987'de onarım iç ve dışında devam ediyordu.
(23 Mayıs 1987-Restorasyon levhası: İnşaat Mühendisi Murat Yenigün).
Burhanettin Efendi Yalısı 1972 |
Yeniköy yalılar dizisinde, büyük hacimli, boyası bozulduğundan kirli gri renk almış, girinti ve çıkıntılarının fazlalığı sebebiyle, üslubu nedir? sorusunu yaratan Osmanlı İmparatorluğu'nun son devirlerinden bir yapı.
İstanbul Belediyesi Eski Eserler Bürosu'ndaki bir kayıt şöyledir: "Tıngır Yalısı kalıntıları üzerine yeniden inşaa edilmekle beraber mimari kıymeti bulunduğuna. 3585/30.VII.1967"
Tarihçesi
(Yazıcı) Münip Paşa'dan, (Abdülhamit'in oğlu, Şehzade) Burhanettin Efendi, ondan da Mısırlı Ahmet İhsan Bey 1923’te satın almış; Ahmet İhsan Bey'in (Kral Hüseyin, Kral Fuat ve Kral Faruk'a Mısır Sarayında Chambellan (mabeyncilik) yapmış olan Ahmet İhsan Bey 1946’da Mısır'da ölerek orada gömülmüştür.) ve Türk eşinin ölümü üzerine, mirasçı olarak dört kızı (Nebiha, Melek, Nimet, Semiha)'ya kalmıştır. Mirasçılar halen Mısır'da yaşamakta, ancak yaz aylarında yalıya gelmekte idiler.
Burhanettin Efendi Yalısı Müştemilat Binası |
4 Ağustos 1974 günü mirasçılardan Melek hanımla yalıda görüştük ve notlarımızı aldık: Caddede üç metre yüksekliğinde beton duvar var. Yanlarında ikişer sütunçe olan mermer girişin kapısı ile yalının bahçesine ayak basıyoruz. Seyrek birkaç ağaç (Çınar, manolya, erik ve yaşlı birkaç palmiye v.s.) Bahçe bakımlı değil. Solda müştemilat binası (tekrar bahsedeceğiz), karşıda demir parmaklıklarla (60 metre kadar boyunda, 5 metre eninde bulunan) rıhtıma çıkılıyor. Bahçede sağda üç geniş mermer basamaklı, camekanlı yalının bahçe kapısı. Binanın resmine de dikkatle bakıldığında görüleceği gibi, "H" planlı, iki katlı yapı üzerine; üç katlı "+" planlı bir bina oturtulmuş.
Yan bahçe / kuzey cephesi kapısı 1973 |
Bahçe yönünde ahşap dikmeli bir balkon |
Girişi: her zaman yüze gülen, mermer bir taşlık. BM markalı, camekanlı kapılar; solda (deniz tarafında) tekne tavanlı bir oturma odası. Girişte tavan eşik yapıyor. Konsollarla desteklenmiş. Yakın zamanda tavan çöktüğü için duralit kaplanmış. Duvarlar desenli (Fransız malı) muşamba kaplı. Solda üst kata çıkan, ahşap sağlam bir merdiven ve kapısı. Karşıda sofaya çıkış camekanı. Duvarlar beyaz badana.
Ve şimdi, sadece eski manzumelerde kalan, zarif, iki çifteli bir piyale*. Sahilhanenin masal dünyasına, hayal dünyamız kürek çekmeğe başlıyor.
Yalının güneyindeki kayıkhanenin deniz ve rıhtım kapıları ve üzerindeki limonluk, 1973 |
Ahmet İhsan Bey tamir ve tadil ederken, sofanın solundaki iki odayı birleştirerek bir büyük yemek salonu yapmak istemiş; tavanı tutmak için büyük bir demir potrel konulmuş; sıvalar, döşeme, nakışlar yarım. Üst üste yığılmış inşaat malzemesi. Bazı yalılarda ve köşklerde olduğu gibi, mermer çeşme ve konsollar konulmak istenmiş, onlar da parçalar halinde yerde duruyor.
Sofadan ikinci kata çıkan merdiven, sağdan ve soldan olmak üzere önce ikili, sonra tek. Basamakları yine yeni devirde ahşap olarak yenilenmiş. Ahşap sütunları Korentiyen başlıklı, fakat harap. Merdivenin tekli olanının altı aynı yaldızlı kartonpiyer nakışlı. Merdiven tavanı Paris sarayları bahçeleri şeklinde, kartonpiyer kabartmalı; arma ve çiçekli. Göbekten ağır, muhteşem bir avize sarkıyor.
Apartman halinde kirada olan ikinci ve üçüncü katlara gelince: İkinci kat; beş oda, bir büyük salon. Üçüncü kat: altı oda, bir büyük hol, modern duş.
Mutfak da modern hale getirilmiş. Üçüncü kat balkonu üzerinde ve çatı alınlığında eskitürkçe "Ya Hafız 1328" yazısı görülüyor. (Ya Hafız bilindiği gibi "Ya Allah" demektir.) Duvarlar bağdadî. Nakışların bir kısmı ilk yapılışından yetmişüç yıllık. Binanın ön cephesinde dikkate değer hususlar: cumba furuşları ahşap dallı; cumba pencereleri yarım kemer halinde.
944'te Ahmet İhsan Bey yalıyı, mimar Burhanettin Bey'e restore ettiriyor ve nakışları ilave ettirdiği gibi, birçok kapıları da değiştiriyor. Eşyaları Fransa ve İstanbul antikacılarından almış. Şimdi bunlardan biri Fransız işi kristal, pirinç avize birinci kat oturma odasında hala durmaktadır. Ancak 1946’da Ali İhsan Bey ölünce, yalıyı onarmak için kızları 1948'de eşyaları mezatla satmış bulunmaktadırlar. Yalıya maliyece sekiz milyon lira değer biçilmiştir. Fakat daha az bedelle sigorta ettirilmiştir.
Mısırlılar Yalısı giriş holü ile sofayı ayıran kapı ve yan aynaları (Rokoko tezyinat, dolama dallı tavan kornişi) 1973 |
Yalının sofası güneyinden üst kata çıkan merdivenin sütunlu başlangıcı 1973 |
Yalının arsası 2808 m2. -Yalının kendisi 600 m2 kadar. Köprüye bağlı olan korusu -Sait Halim Paşa Yalısı’nda olduğu gibi- 1957 yılı yol istimlaki sebebiyle, köprüsü yıktırıldığından, caddenin karşısında yüksekçe bir duvar içinde metruk halde kalmış bulunmaktadır. Ahşap kepenkli odalar ve sofalar geniş tutulmuş. Kanaatimizce yalının mimari bakımdan dikkate değer kısmı, Münip Paşa zamanından kalma, restorasyon yapılmamış, halen müştemilat olarak kullanılan selamlık kısmı.
Yalının Sarıyer Tapu Sicil Muhafızlığındaki kaydı:
Ada 295 / parsel 1
Köybaşı Caddesi
Yüzölçümü: (arazisi) 2880 metrekare
Bahçeli ahşap ev
İştira ve tevhit suretiyle Mediha: Ahmet İhsan kızına
(11.8.1951)
Köybaşı Caddesi
Yüzölçümü: (arazisi) 2880 metrekare
Bahçeli ahşap ev
İştira ve tevhit suretiyle Mediha: Ahmet İhsan kızına
(11.8.1951)
Burhanettin Efendi Yalısı 1993 |
1940'dan itibarenki maliklere gelince: Mısırlı Ahmet İhsan, Nafa Mahmut Atahurşit, Mısır tebalı Raşit Hüsnü: Ahmet İhsan oğlu. Ahmet İhsan kızları Nebiha, Melek, Nimet, Semiha. Haremeynden mazbut cennetmekân Sultan Bayazıt hanı veli, mülhak küllisi Hüseyin, mülhak İsmail Çelebi, mülhak Fatih: bimen Gazi Mestan Paşa ve haremeyne mülhak damatzade Mehmet Murat ve Gümrükçü Osman Paşa ve müstesna Doka Sofyanos ve Aya Kostanti vakıflarından.
* Piyale: İnce uzun, pek zarif, iki ve daha fazla çift kürekli sandallar olup; o zamanın özel deniz vasıtaları idi.