17 Eylül 2013 Salı

istanbul dalış kulüpleri ve dalış kursları iletişim bilgileri

İstanbul'da ki dalış kulüpleri ve dalış kurslarının iletişim bilgilerini sizin için toparladık ve sürekli güncelliyoruz.

Listeye eklenmek isteyen yeni kulüplerin yorum yazması yeterli.

Anatolian Diving School Nur pasajı No:5
Kızıltoprak/İstanbul

anatoliandive@turk.net
0216
467 5198
0216
369

Ayışığı DiveCenter

www.ayisigidiving.com
Ayışığı Dalış Merkezi - Biber Turizm No 3202
Bağdat Caddesi İclaliye Ap. 24/4
Kızıltoprak / İstanbul
info@ayisigidiving.com
0 (216) 349 56 89 0 (216) 418 23 83

Boğaziçi Sualtı Araştırma
Merkezi
BSAM - BURC
www.burc.com
Söğütlüçeşme Yavuztürk sok
Yavuz apt, N:32, D:1 Kadıköy/İstanbul

info@burc.com
0216
337 9559
0216
330 2115

Bubbleclub Dalış Merkezi
www.divebubbleclub.com
Başa sokak Oral apt 12/2 1.Levent Etiler İstanbul
info@divebubbleclub.com

0212
264 5774

Caddebostan
Balıkadamlar Spor Kulübü


www.bsk.org.tr
İskele Çıkmazı No:8
Caddebostan/İstanbul

info@bsk.org.tr
0216
355 5628
0216
360 5250

Islak Mavi Dalış Okulu

www.islakmavi.com
Fener Kalamış Cad. No.17
Arkabahçe katı Kızıltoprak İstanbul

islakmavi@hotmail.com 
0216
349 1506
0216
349 1528

Turkuaz Balıkadam Eğitim Merkezi Tevfşk Erdönmez Sok. No:22/2 Esentepe/İstanbul

info@turkuazscuba.com
(0212) 213 08 57

14 Haziran 2013 Cuma

İmdat çağrısı S.O.S (SOS) kelimesinin açılımı ve anlamı nedir?

İmdat çağrısı S.O.S.'in anlamı nedir?

Çok kişi S.O.S.'in gemimizi kurtar (Save Our Ship), ruhumuzu kurtar (Save Our Soul) veya diğer sinyalleri durdur (Stop Other Signals) kelimelerinin baş harflerinden oluştuğunu sanır.

Bu bilgiler tamamıyla yanlış olup S.O.S. harfleri hiç bir kelimenin baş harfinden oluşturulmamıştır. Tamamen telgraf zamanından kalmadır ve gemilerde de yakın zamana kadar telsiz telgraf kullanılıyordu. Bilindiği gibi telgrafta mors alfabesi denilen sistemde her harf, nokta ve çizgilerin değişik kombinasyonundan oluşuyor.

Bu sinyali gönderen maniple denilen alete tek dokunuşta karşıya nokta yani 'bip', biraz daha uzunca basınca 'dııııt' sinyali gidiyordu. Gönderenler de, alanlar da mors alfabesini ezbere bildiklerinden bu 'bip' ve 'dııııt' larda hangi harfler olduğunu çözüyor ve normal yazıya dönüştürüyorlardı.

İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908'de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S. seçildi. Yani telsizde 'dııııt, dııııt, dııııt, bip, bip, bip, dııııt, dııııt, dııııt' sinyali aldığınızda hemen acil yardıma ihtiyacı olan biri olduğunu anlıyordunuz.

Filmlerde görmüşsünüzdür. Gemiler, özellikle uçaklar, tehlikeli bir durumda yardıma ihtiyaçları olduğunda 'mayday' (meydey) çağrısı yaparak durumlarını bildirirler. Bu kelime Fransızca'da bana yardım et anlamındaki m'aidez kelimesinden türetilmiştir. Hiç dikkat ettiniz mi, filmlerde telsizle konuşan her kişinin ismi hep 'Roger' (rocır) dır. Halbuki 'roger' telsiz konuşmalarında 'anladım' anlamında kullanılır ve her iki taraf da cümlenin başında ve sonunda bu kelimeyi kullanırlar.

Filmleri tercüme edenler ise bu kelimeyi bir erkek ismi sandıklarından, herkes birbirine 'Roger' diye ismen hitap ediyormuş gibi çevirirler. Nasıl bizde telefonda harfleri söylemek için Ankara'nın 'A'sı, Bursa'nın 'B'si denilirse Roger kelimesi de İngilizce'de 'R' harfinin tanımı için kullanılır, yani Roger'in 'R'si denilir. R harfi ise mors alfabesinde başlangıçta 'anlama'nın kodu idi. Sonra konuşmalı iletişime geçilince 'Roger' olarak kullanılmaya başlanıldı.

Filmleri tercüme edenlerin ABD bahriyesinde nasıl oluyor da bu kadar Roger bir araya geliyor diye uyanmamaları gerçekten ilginç!

Balıklar neden ölünce suyun yüzüne çıkar?

Ölen balıklarda süratle bir iç bozunma yani bir çeşit çürüme oluşur. Bu iç çürümeden dolayı çıkan gazlar balığın alt tarafındaki bağırsak boşluğunda toplanırlar. Balık ayıklayanlar bilirler, ayıklanacak balığın alt tarafındaki yumuşak karnı yarılır, buraya yapışık mide ve bağırsaklar kolayca çıkartılır. Balığın etli kısmı üst tarafındadır. Balık ölüp gazlar mide boşluğunda toplanınca bu kısım şişen bir balon gibi hafifler, ağırlık merkezi yukarı kayar ve balık, daha ağır kısmı aşağı gelecek şekilde ters döner.

12 Haziran 2013 Çarşamba

Taut Evi - Ortaköy


Taut Evi, Ortaköy
Başka bir deyişle köprünün yanındaki kırmızı ev, köprünün yanında ki güzel ev.
 
 

Boğaziçi Köprüsü’nden Avrupa yakasına geçerken köprünün çıkışında, sağda şık bir konut görürsünüz. Saray yavrusu gibi bir şeydir. Çokça merak edilir.

Aynı zamanda bu evi yapan mimarın kendisi de kimilerine göre bir gizemdir.

“Taut’un gizemi” diye sıkça dillendirilir.

Bruno Taut, 20. yüzyılın önde gelen Alman mimarlarındandır.

1930 yıllarda Almanya’da Hitler faşizmi başa geçince Taut, bir çok Alman bilimadamı gibi Almanya’dan kaçar. İlkönce İsviçre’ye sonra Japonya’ya oradan da Türkiye’ye gelir. Ölümüne kadar da Türkiye’de kalır.

Ortaköy’de bulunan bu evi de 1938 yılında kendine konut olarak yaptırır.

Taut, kendine ev yaparken mimarlık dehasını konuşturmuş, Japon mimarisinin çizgileriyle Türk mimarisinin çizgilerini harmanlamış, boğazın kıyısına parmak ısırtan bir konut yapmıştır. Konut zamanla, Boğaziçi’nin markalarından biri olmuş eğer istenirse, dert edilirse modern dönemde de Boğaziçi’nin güzelliğini görkemlileştiren konutların yapılabileceğinin bir şahane simgesi olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

Adına kader mi derler yoksa talihsizlik mi bilinmez, Taut, Ortaköy’e inşa ettiği işte bu saray yavrusunun sefasını fazla süremez. Çünkü evi yaptırdıktan birkaç ay sonra, Aralık 1938′de ölür. Ölüm nedeni ise soğuk algınlığıdır.

Taut, Atatürk’ün katafalkını yaparken soğuk algınlığına yakalanmış, kısa bir zaman sonra da ölmüş ve Edirnekapı Şehitliğine gömülmüştür. İşte gizem tam da burada başlıyor. Edirnekapı Şehitliği İstanbul’un en köklü mezarlıklarındandır ve bilindiği gibi bir Müslüman mezarlığıdır ve Hristiyanlar müslüman mezarlıklarına gömülmezler. Taut Hristiyandır ve bu mezarlığa gömülmüştür!!!

Bruno Taut:
 

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Dünyada terk edilmiş en güzel 33 yer

Birçoğumuzun kişinin bilmediği hatta ilk kez duyacağı bu birbirinden güzel 33 yer inşaları büyülüyor. Terk edilmiş uçaklar, gemiler, evler ve hatta şatolardan oluşan bu inanılmaz listeye birlikte göz atalım.

33. Terk edilmiş kulübeler -  Güneybatı Florida

32. Aşk Tüneli - Ukrayna

 

31. Asuncion - Paraguay

30. del Salto Oteli - Kolombiya

 

29. Değirmen - Fransa

28. North Brother Adası - New York USA

27. Lawndale tiyatrosu - Chicago USA

26. Keelung şehri - Tayvan

25. Komunist parti merkez binası - Bulgaristan

23. Değirmen (1866) - Sorrento İtalya

 

22. Askeri Roket fabrikası - Rusya

 

21. Craco - İtalya


20. 1984 Kış olimpiyatları yarış kızağı pisti - Sarayevo

 

19. Hafodunos Hall - Llangernyw Kuzey Galler

 

18. İçki fabrikası - Barbados

 

17. Batık yat - Antartika

 

16. Metro deposu - Cincinnati

 

15. Bodiam kalesi - Doğu East Sussex İngiltere

 

14. Maunsell deniz kaleleri - İngiltere

 

13. Angkor tapınağı - Kamboçya

 

12. Uçak kalıntıları - Antarktika

 

11. Kalavantin Durg - Panvel Hindistan

 

10. 15. yy Manastır - Black Forest Almanya

 

9. Pripyat - Ukrayna

 

8. Sneem ve Kenmare arasında ki The Kerry Way yürüyüş yolu - İrlanda

 

7. Holland adası - Chesapeake limanı

 

6. Balıkçı Kulübesi - Almanya

 

5. Eğlence parkı - Pekin Çin

 

4. SS Ayrfield ın kalıntıları - Homebush limanı Avustralya

 

3. Nara Eğlence parkı - Japonya

 

2. Kolmanskop - Namib Çölü

 

1. Christ of the Abyss - San Fruttuoso Liguria İtalya

 

9 Mayıs 2013 Perşembe

"Püf noktası" deyiminin hikayesi

bir işin en ince ve önemli noktası anlanıma gelen püf noktasının hikayesi şöyledir;
bir çömlekçi ustası ve bu ustanın bir çırağı varmış. çırak ustasının yanında yıllardır çalışmaktaymış. her türlü şekilde ve ebatta testi ve çömleği çok büyük bir maharetle yapabilmekteymiş. ancak ne zaman ustasına "usta, ben artık ayrılmak istiyorum" dese, ustası hep "olmaz, daha işin püf noktasını öğrenmedin" diyormuş...aradan uzunca bir zaman geçmiş bizim çırağın canına tak etmiş ustasıyla helalleşip yanından ayrılmış ve kendi atölyesini kurmuş. çok güzel şekilli, her ebatta testiler yapmaya başlamış fakat yaptığı bütün testiler su sızdırıyormuş ve dolayısıyla kimse ondan alışveriş etmemiş. bir türlü de bunun sebebini bulamamış. en sonunda kös kös ustasının yanına geri dönmüş. ustasına sormuş, "usta usta, nedir bunun püf noktası?"..usta anlatmış: "bak oğul, testiye şekil verdikten sonra testinin içerisine üflersin. üflediğinde testinin üzerinde kabarcıklar gözükür. işte onlar püf noktalarıdır. o noktaları kapatırsın." ..işte bugün deyimlerde yer eden püf noktası bu püf noktasıdır.

5 Mayıs 2013 Pazar

Adım adım Hotmail oturum açma rehberi.

Adım adım Hotmail oturum açma rehberi:
  1. www.hotmail.com adresine gidilir
  2. Açılan sayfada sağda giriş formu bulunur.
  3. birisi@example.com yazan yere email adresi girilir.
  4. Parola yazan yere şifre girilir.
  5. Oturumun sürekli açık kalması isteniyorsa ilgili kutu işaretlenir.
  6. Oturumu Aç tuşuna basılarak oturum açılır.

30 Nisan 2013 Salı

Ümraniye Halı Yıkama

Ümraniye, İstanbul'un Anadolu Yakası'nda uzun yıllardan beri varolan ve artık gelişimini belli bir seviyeye getirmiş olan, kendine has tüketim alışkanlıkları ve oldukça kalabalık bir nüfusu olan, genellikle konut yerleşimleri içeren ve her gelir kesimine hitap edebilen bir ilçedir. Bu yüzden, Ümraniye halı yıkama ihtiyacı bakımından çok ciddi bir yer teşkil etmektedir.
Halı yıkama sektörü her ne kadar son yıllarca ciddi bir büyüme gösteriyor gibi görünmekte olsa da, maalesef birçok bilinçsiz işletme, halı yıkama işlemini araç yıkama alanlarında gerçekleştirmektedir. Halı için oldukça zararlı olan bu tür bir yıkama, hem hijyenik açıdan kusurlu bir sonuç ortaya çıkartmakta, hem de halının ömrünü hızla kısaltmaktadır.
Ümraniye halı yıkama ihtiyaçlarınızı karşılamak için kurmuş olduğumuz son teknoloji ile çalışan bilimsel ve Avrupa Birliği Standartları ile tam uyumlu, biyolojik olarak çözünebilen temizlik malzemeleri kullanan ve dolayısı ile çevreyle dost ve gelecek kuşaklara daha temiz bir dünya miras bırakmayı hedefleyen işletmemiz, güleryüzlü hizmet anlayışı çerçevesinde ve yüzde yüz müşteri memnuniyetini hedeflemektedir. Siz değerli müşterilerimizin beğenilerine nail olmak, bizleri Ümraniye halı yıkama sektörünün alanında uzman ve lider bir firması haline getirmektedir.
Unutulmamalıdır ki, evlerimizde hemen her odanın zeminini halılar oluşturmaktadır. Geleneksel Türk aile yapısı içerisinde, halısız bir ev düşünülmesi dahi mümkün olmayan bir yapı olacaktır. Bu yüzden birçok aile, evlerini yenilerken ya da çocuklarını evlendirirken, en önemli eşya olarak halıları görmektedir ve bunun için de zor zamanlarda kazanılan paralarını harcamaktadırlar. Bu yüzden de, bu halıların yıllara meydan okuyarak ailemiz ve dostlarımızla geçireceğimiz güzel zamanlarımıza eşlik etmeleri gerekmektedir.
Bir halının uzun ömürlü olması, kullanım koşullarına bağlıdır. Bilinçsiz yöntemlerle basınçlı su altında yıkanan ve güneş altında kurutulan bir halı, kısa bir zaman içerisinde yumuşaklığını kaybedecektir. Bu yüzden bilimsel yöntem ile çalışmakta olan Ümraniye halı yıkama tesisimiz, halılarınızı adresinizden teslim almakta, daha sonra da öncelikle otomatik makinalarda kesinlikle el değmeden havalandırma ünitesi ile tozlarını almaktadır. Daha sonra yine otomatik yıkama makinesine alınan halılarınız, burada uzun ve halıya zarar vermeyecek şekilde yumuşak olarak düşük sıcaklıkta yapılan yıkama işleminden sonra, oksitlenmenin ve renk solmasının önlenmesi amacı ile yine otomatik makinelerde kurutulmakta, ve daha sonra uzman personelimiz tarafından ambalajlanarak hijyenik bir şekilde ilk günkü gibi adresinize teslim edilmektedir.
Ümraniye halı yıkama ihtiyaçlarınızı karşılamak için en uygun fiyata en yüksek kaliteyi sunma gayretimizi sürdürmekteyiz ve siz değerli müşterilerimizden gelecek olan telefonları bekliyoruz.

www.umraniyehaliyikama.com

28 Nisan 2013 Pazar

Yumurta kabuğu neden farklı renktedir?

12:56 By

Yumurta kabukları, süt beyazdan kahverenginin muhtelif tonlarına kadar, değişik renklerde olurlar. Yumurta kabuğundaki renk farklılığı, tamamen genetik bir olgu olup kabuğa renk veren boya maddesine ve onu yumurtlayan tavuğun cinsine bağlıdır. Beyaz ve nisbeten narin yapılı Leghorn cinsi tavukların yumurtalarının kabuk rengi beyazdır. Rhode Island, New Hamshire ve Plymouth cinsi tavukların yumurtaları ise, kahverenginin muhtelif tonlarında olurlar.
Hangi tavuğun ne renk yumurta yumurtlayacağını öğrenmek için tavuğun kulak memesini tetkik etmek yeterlidir. Eğer tavuğun kulak memesi beyazsa, yumurtası da beyaz olacaktır. Eğer kırmızı ise, yumurtası da daha koyu renkli olacaktır. Ancak bilinmelidir ki, beyaz veya başka bir renkte olsun, yumurtalar besi bakımından eş değerdedir.
Yumurta sarısının renginin açık veya koyu sarı olması, tavuğa yedirilen yemin cinsi ile ilgilidir. "Xanthophylls" denen sarı ve portakal renginde boya maddesi içeren yemle beslenen (sarı mısır ve alfaalfa karışımı yem) tavuğun yumurta sarısının rengi, yemin karışım oranına göre açık veya koyu sarı olur. Buğday ve arpa karışımı yemle beslenen tavukların yumurtalarındaki sarının rengi ise, nisbeten açık olur. Eğer tavuk beyaz mısırla beslenirse, yumurta sarısının rengi adeta beyaz olur. Kabuğunun rengi gibi sarının rengi de, yumurtanın besi değerini etkilemez. Buna rağmen yumurta sevenler, sadece psikolojik nedenlerle, yiyecekleri yumurta sarısının koyu olmasını tercih ederler.
Yumurta üreticileri, sarısı beyaz olan yumurtayı, imalatında yumurta sarısı kullanan kozmetik sanayinin ihtiyacını karşılamak için üretirler.

SOS in açılımı nedir?


Mors alfabesi ile yayınlanıp duyurulan yardım isteme işareti SOS, çoğunluk tarafından İngilizce "Save Our Soul" cümlesindeki kelimelerin baş harfleri olduğu sanılır. Bu nedenle yazılırken de, yanlışlıkla harflerin arasına nokta konur. Halbuki bu harflerin ne bu cümledeki, ne de başka kelimelerle ilgisi yoktur.
SOS'in uluslararası kabul edilip benimsenmesinin nedeni, bu işaretin Mors Koduyla yazılabilen ve yazılışı hatırda en kolay kalabilen harfleri simgelemesindendir. Çünkü Mors kodunda
"S" harfi üç nokta ile ( . . . ), "O" harfi de üç çizgi ile ( - - - ) yazılır.
 

Diğer harf - işaretlerler
a .-
b -...
c -.-.
d -..
e .
f ..-.
g --.
h ....
i ..
j .---
k -.-
l .-..
m --
n -.
o ---
p .--.
q --.-
r .-.
s ...
t -
u ..-
v ...-
w .--
x -..-
y -.--
z --..




0 -----
1 .----
2 ..---
3 ...--
4 ....-
5 .....
6 -....
7 --...
8 ---..
9 ----.
  .
 .-.-.-
,
 --..--
:
 ---...
?
 ..--..
'
.----.
-
 -....-
(
-.--.-
"
 .-..-.
 
ä .-.-
á .--.-
å .--.-
ch ----
é ..-..
ñ --.--
ö ---.
ü ..--

Kadınların sesi neden erkeklerden daha incedir?


Ses perdesinin çıkarttığı sesin yüksek veya alçak olması, ses tellerinin uzunluğuna ve kalınlığına bağlıdır. Kadınların ses tellerinin ortalama uzunluğu takriben 10 milimetre, erkeklerinki ise 18 milimetre civarındadır.
İşte bu nedenle, daha kısa olan kadın ses telleri, erkeklere kıyasla daha yüksek tonda ses üretirler. Kadınlar arasında olduğu gibi, erkekler arasında da, ses telleri değişik uzunlukta ve kalınlıkta olanlar vardır, dolayısıyla hem kadınlar hem de erkekler arasında, ses tonu farklılıkları olmaktadır.

Ölü balık neden ters dönmüş bir vaziyette suyun yüzüne çıkar?

12:52 By

Balık ölünce, karnındaki yumuşak doku dekompose olmaya başlar ve neticesinde oluşan gaz, balığın karın boşluğunu doldurur.
Bir taraftan karın boşluğuna dolan yoğun gaz, sudan hafif olduğu için balığın karın tarafının yukarı doğru dönmesine sebep olurken, diğer taraftan da, daha çözülmeye başlamamış olan sırtındaki sert etin ağırlığı da, ölü balığın ters dönmesine etken olacağından, o da çaresiz, ters dönmüş bir vaziyette suyun yüzüne çıkar.

Tıp tahsilini yarım bırakıp kaşifliğe soyunan ünlü gezgin kimdir?

12:52 By

Annesinin ısrarıyla tıp tahsili yaparken, 1894'de tahsilini yarıda bırakıp çocukluk tutkusu olan denizlerin keşfine soyunan ünlü kaşif, Norveç'li Roald Amundsen'dir.
Amundsen, başka kaptanların gemileriyle çeşitli keşif gezilerine çıktıktan sonra 1903'de kendi gemisiyle Oslo'dan ayrıldı ve Kuzey Amerika kıtasının kuzeyinde Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus arasındaki Kuzeybatı Geçidi'nden ilk geçen kaşif oldu. Daha sonra Kuzey Kutbu'nu keşfetmek isteyen Amundsen, Amerikalı Robert Edwin Peary'nin oraya bir kaç hafta önce ulaştığını öğrenince, 1910'da Fram adlı bir gemiyle Güney Kutbu'na bir keşif gezisi düzenledi. Güney Kutbu buzullarını son derece başarılı bir yürüyüşle geçti ve İngiliz Kaptan Robert Scott'tan bir ay önce, Aralık 1911'de kutba ulaştı.
Amundsen, 1928'de, Kuzey Kutup Bölgesinde kaybolan arkadaşı Umberto Nobile'li aramak için uçakla yola çıktı. Arkadaşı başkaları tarafından kurtarıldı ama uçağı düşen Amundsen bir daha geri dönmedi.

Güney kutbu'nun altında ne var?

Güney Kutbu, sularla çevrili büyük bir kara parçası olan Antarktika kıtasındadır. Bu kutbun altı karadır. Ancak günümüzde dahi karanın durumu, buzulların oluşum süreci, buradaki iklimin dünyanın öteki bölgeleri üzerindeki etkileri gibi konular tam açıklığı ile bilinmemektedir.
Güney Kutbu, Kuzey Kutbu'ndan çok daha soğuktur.

Kuzey Kutbu'nun altında ne var?

Kuzey Kutbu, kısmen karalarla çevrili bir okyanusun ortasındadır. Altı denizdir. Akdeniz'in yaklaşık beş katı büyüklüğündeki Kuzey Buz Denizinin kalınlığı yer yer 30 metreyi bulan ve suyun üzerinde yüzen buzlarla kaplıdır. Kuzey Kutbu'na ilk olarak 1909'da, buzlar üzerinde köpekleriyle yolculuk eden ABD'li Robert Edwin Peary ulaşmıştır. ABD'nin nükleer denizaltısı Nautilus ise, 1958'de Kuzey Kutbu'nu buzların altından geçmiştir.

Grönland hangi ülkeye bağlıdır?

Grönland, Danimarka Krallığı'na bağlı bir adadır. Grönland'ın savunmasında ve dışişlerinde Danimarka söz sahibi olmakla beraber Grönlandlılar 1979'da yer alan bir anlaşma sonunda içişlerinde krallığa bağlı olmaktan kurtuldular.
Önemli bir bölümü Kuzey Kutup Dairesi içinde olan adanın yüzölçümü 2.175.000 km
2 olup Türkiye'mizin iki buçuk katından büyüktür. Buna karşın, 7.000 kadarı Danimarkalı olan nüfusu takriben 55.000 civarındadır. Nüfusun büyük kesimi batı kıyısındaki küçük kasabalarda yaşar. İki önemli şehri Başkent Godthab (Nuuk) ile Godhavn'dır.
Ülkenin beşte dördü buz tabakasıyla kaplı olup adanın ortalarına doğru buzlar bir hayli irtifa kazanır ve ada, kocaman bir beyaz kubbe görünümü alır. Ortalama sıcaklığın 7-C olmasına karşın iklim kuru ve güneşlidir. Kışlar soğuktur ve buzlu bölgelerde sıcaklık yazın bile donma noktasının altındadır. Çevre; otlar, fundalıklar ve insan boyundaki söğüt ağaçları ile kaplıdır. Topraklarının ancak %1'i tarıma elverişli olduğundan bura yerlileri olan Eskimolar balıkçılık ve avcılıkla geçinmektedir. Bu insanlar Grönland'a, Kuzey Kutup Bölgesi'ndeki adaları basamak gibi kullanarak Kuzey Amerika'dan gelmişlerdir.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Yabancılar Akdeniz'e neden "Mediterranean Sea" derler?

Akdeniz; Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında uzanan dünyanın en büyük iç denizidir. Atlantik Okyanusu'na Cebelitarık Boğazı ile, Hint Okyanusu'na da, Süveyş Kanalı aracılığıyla Kızıl Deniz üzerinden bağlıdır.
Akdeniz'in ingilizcesi olan "Mediterranean"ismi, Latince'de orta demek olan "medi" ile toprak demek olan "terra" kelimelerinden oluşan bileşik bir isim olup "toprakların ortası" anlamındadır.
Bu denize neden toprakların ortası denilmiş?
Çünkü o zamanlarda bilinen topraklar, sadece üzerinde Mısır, Finike, Yunan, Roma ve Arap medeniyetlerinin hüküm sürdüğü bu iç denizin etrafındaki topraklardı.

Antik Yunan'da, kadının yaşı nasıl belirlenirdi?

Eski Yunan'da kadının yaşı, doğduğu tarihten itibaren yaşadığı senelere göre belirlenmezdi, çünkü eski Yunan'da kadın, evlenmeden önce yaşıyor sayılmazdı. Bu nedenle, Yunanlı kadının doğum günü, yani yaşamaya başladığı miladı, onun evlendiği gün olarak kabul edilirdi.

Diva kelimesinin anlamı nedir?

"Diva", halk tarafından çok sevilen ve sayılan, hatta, tapılacak derecede hayran olunan, olağanüstü şöhrete erişmiş, genelde kadın ses ve sahne sanatkarlarına verilen ünvandır.
Diva İtalyanca bir kelimedir. Kökeni, Latince "divus" (ilahi) ve "deus" (Tanrı) sözcüklerine dayanır. Diva ünvanı ilk defa 19'uncu asırda yaşamış ünlü İtalyan soprano Guiditta Pasta'ya verilmiştir. Pasta, sesini denetleyebilen, ses sınırlarını zorlayabilen ve olağanüstü sesi yanısıra sahnedeki oyun yeteneği ile zamanının bestecilerini büyüleyen bir ses sanatkarıdır.
Diva ünvanına sahip olmak kolay değildir. Diva ünvanını kazanabilmek için üstün yetenek, özel bir ses ve yaratıcılığın yanı sıra, disiplin, özveri ve sağlam bir kişilik gerekmektedir.
La Scala Opera'sının ünlü divalarından biri de, Türk soprano Leyla Gencer'dir. Gencer, Donizetti ve Verdi operalarının başrollerindeki başarısı ve kişiliğiyle, opera dünyasındaki unutulmaz yerini almıştır.

Mağazaların kapıları neden dışa doğru açılır?

Evet, halka açık olan dükkan, mağaza ve binaların kapıları dışa doğru, yani sokağa doğru açılmalıdır.  Çünkü herhangi bir hengamede, yangında ya da benzeri bir karışıklıkta, bu gibi yerlerin süratle boşaltılması gerekir. Dolayısıyla, halkın sıkışmadan ve kargaşada ezilmeden bulunduğu yeri terk edebilmesi için, kapılar dışa doğru açılmalıdır. Birçok yabancı ülkede, bu kurala sadakatla uyulur.
Ne büyük gaflettir ki, ülkemizde buna önem gösterilmemekte ve maalesef bankalar, büyük alış-veriş mağazaları gibi birçok binada, bu gibi kapılar içe doğru açılır şekilde yapılmaktadır.
Evlerimizde ise durum farklıdır. Evlerimizde mekanın tahliyesi gerektiğinde ya da, örneğin bir yangın sırasında, kalabalık bir topluluğun itişmesi konu olmayacağı ve sadece aile efradının geri çekilmesi yeterli olacağından, kapıların içe doğru açılması sorun yaratmayacaktır. Ayrıca, evin normal menteşeyle takılan sokak kapısının içeriye doğru açılması da evin emniyeti bakımından zorunludur. Çünkü, şayet sokak kapısı dışarı doğru açılır şekilde monte edilseydi, hırsızların, kapı menteşelerinin pimlerini kolayca söküp, amaçlarına ulaşmaları mümkün olurdu.

Şeftali ve Zerdali kelimelerinin kökeni nedir?

Şeftali ve zerdali, Farsça Şeft-âlû ve Zerd-âlû kelimelerinden Türkçeleştirilmiştir. Farsça'da eriğe âlû denir, böyle olunca şeft-âlû semiz erik, zerd-âlû da sarı erik anlamına gelir.
Ne gariptir ki şeftaliye  Çinliler de şeftali derlermiş. Çince de şeftali, üç kelimeden oluşmuş birleşik bir kelimeymiş ve şef kalın, ta büyük, ve li de erik anlamındaymış. Yani kalın-büyük-erik.

25 Nisan 2013 Perşembe

Alpina Tarihçesi, çok özel BMW'ler

ALPİNA TARİHÇESİ, ÇOK ÖZEL BMW'LER

Birçoğumuz BMW’nin tuning şirketi olarak bildiğimiz, bazılarımızınsa adını bile duymadığımız Alman ALPINA şirketi çok özel BMW'ler üretiyor. Dışarıdan herhangi bir BMW ye benzese de Alpina’nın ürettiği eşine az rastlanır otomobiller gerçekten çok hızlı ve pahalı.

Alpina’nın kurucusu ve patronu Burkard BOVENSIEPEN her zaman “en iyiyi” yapmayı prensip edinmiş, çok yönlü bir insan ve en iyiyi yalnızca kendisinin başarabileceğini inanıyor.

Titizliği nedeniyle damak tadına uygun bir İtalyan şarabı bulamadığından ithal etme yoluna gitmesi bir süre sonra şarap ithalat şirketi kurmasına da neden olmuş. ALPINA-WEINHANDEL adını verdiği 15 milyon marklık ciroya sahip bu şirket yılda 400 bin şişe şarap ithal ediyor.

BOVENSIEPEN’ın titizliği bununla sınırlı değil. Otomobillerinin reklam fotoğraflarının da doğru ışık almasını sağlamak amacıyla BOVENSIEPEN bu kez de fotoğrafçı sıfatıyla devreye girerek kameranın arkasına geçiyor. BOVENSIEPEN tekniker sıfatıyla; motor, şanzıman, yürüyen aksam ve donanımı gözden geçirip onay vermeden otomobiller seri üretime asla geçemiyor.

ALPINA’nın menüsündeki son ürün B12 5.7 E-Kat. Standart bir 7 serisi BMW’nin modifiye edilerek 387 beygir güç ve 560 Nm torka sahip motorla donatılmasıyla üretilen B12’nin 0-100 kilometre hızlanması yalnızca 6.4 saniye.

Motorun güçlü olması B12’nin tek özelliği değil, otomobilde kullanılan ısıtmalı özel bir süper – katalizör zararlı emisyonları minimuma indiriyor. Performansın dünyanın en temiz katalizörüyle kombine edildiği bu otomobilin Almanya satış fiyatı 199.800 mark



Tarih 1959 yılıydı, Burkard BOVENSIEPEN kendisini bekleyen hayal kırıklığından habersiz, motor gücü 67 hp den, 75 Hp ye yükseltilmiş Fiat 1500 model otomobili ile Turin – Milan arasında yol almaktaydı. Motor hiç beklenmedik anda durunca yolda kalan BOVENSIEPEN araçta yapılan bu değişikliğin iyi sonuç vermediğine kanaat getirdi. Eylül 1963 yer : Frankfurt 41nci IAA fuarı. Genç bir adam fuarın park alanındaki BMW’lerin sileceklerine el ilanları sıkıştırıyor.

ALPINA’nın bu ilk ürünün tanıtımında halkla ilişkiler görevlisi olarak çalışan bu kişi Burkard BOVENSIEPEN’dan başkası değildi. Firmanın otomobille ilgili bu ilk ürünü BMW 1500 serisi için üretilen ve otomobilin gücünü 80 beygirden 90 beygire yükselten çift karbüratör sistemiydi.Hedef kitlesi belliydi: Otomobillerinin BMW 1800 modeli gibi güçlü olmasını isteyen BMW 1500 sahipleriydi. 1000 DM den daha az bir masrafla 1500 lerin 1800 lerin gücüne ulaşması artık mümkündü. BOVENSIEPEN geliştirdiği kit sayesinde otomobili 100 km hıza 13.1 saniye sürede ulaşılabilir bir hale getirmiştir. Ve bu değerle de aracı 160 km hıza çıkartıyordu, o yıllar için gerçekten yüksek değerler.

Liseyi 1955 yılında bitiren BOVENSIEPEN, alet ve avadanlık üretimiyle ilgili bir kursa devam etti. Ardından Münih’te motor üretimi ve işletmecilik konularında tahsil gördü ve babasının NEUGABLONZ’daki mekanik alet ve büro gereçleri üreten fabrikasını devraldı. Ancak sahip olduğu hayli farklı düşüncelerini babasına açan BOVENSIEPEN uzun tartışmalar sonucunda babasına babasını yeni ve imaj sahibi bir ürün geliştirmeye ve üretmeye ikna etmeyi başardı. İlk önceleri tüm otomobiller için çoklu karbüratör sistemleri üretmeyi hedeflemesine rağmen daha sonra üretimi sadece BMW için yapmaya karar verdi.


ALPINA markası altında otomobille ilgili ilk ürün olarak geliştirilen tek boğazlı, çift karbüratörlü besleme sistemleri bugün bile kullanılıyor.

BOVENSIEPEN KG BMW TUNING şirketi 1965 yılında kurudu. Üretilen motor ve yürüyen aksam parçalarının kısa sürede tutulup başarılı satış rakamları yakalaması genç girişimcinin artan talepleri karşılayabilmek için bir yıl içinde 13 personel çalıştırmak zorunda kalmasına neden oldu. İsmi 1968 yılında ALPINA olarak değiştirilen firmanın yıldızı BMW 02 ve 2.8 CS Coupe ile iyice parladı.

Bu yıllar firmanın BMW ile daha sıkı bağlar kurmaya başladığı zamanlar oldu. ALPINA nın BMW ile sportif imajını daha da sağlamlaştırabilmesi için Ford Escort ve Capri’nin yarış versiyonlarına karşı galibiyetler elde edilmeliydi, ancak bunların fazla pahalı olmaması gerekiyordu. Bu karar üzerine modifiye edilmiş bir BMW 3.0CSL ile yarışmalara katılan ALPINA; Dieter QUESTER, Hans Joachim STÜCK, ve Tom WALKINSHAW dan oluşan takımla SPA-FRANCORCHAMPS 24 saat ve NÜRBURGRING yarışları ile birkaç oval pist ve tırmanma yarışı kazanmayı başardı.

Daha sonraki yıllarda Formula-1 şampiyonu Niki LAUDA 1973 yılında 3.5 CSL ile BMW ve ALPINA’ya “Avrupa Touring Otomobiller Şampiyonası” nı kazandırdı. Etkileyici kanatlara sahip otomobilin homologasyon serisi için üretilen ve kısa zamanda tükenen versiyonları bugün bile koleksiyoncuların büyük ilgisini görüyor.

Touring kupasındaki bu başarının hemen ardından patlak veren petrol krizi küçük otomobil üreticilerini(özellikle sportif karakterli otomobil üreticilerini) zora sokmuştu. BOVENSIEPEN, taleplerin bıçakla kesilmiş gibi azaldığı bu dönemde riske girerek üretime devam ettiklerini belirtiyor.

ALPINA’nın risk alarak üretime devam etmesi krizin bittiği dönemde gelen talepleri bekletmeden karşılayabilmesini sağladı. BOVENSIEPEN bir adım daha atarak ALPINA’yı tuning firması olmaktan çıkarıp otomobil üreticisi haline getirmeye karar verdi. Bu karar sonrasında üretilen 2.8 litrelik 200 Hp lik 6 silindirli bir motorla donatılan 3 serisi BMW tamamını ALPINA’nın ürettiği ilk seri üretim otomobil oldu.

Daha sonra başarılar başarıları takip etti ve aynı yıl B7 nin yanında 300Hp lik turbo bir motorla donatılmış 528i bazlı bir otomobil olan ve zamanının en hızlı sedanı olma özelliğini taşıyan bir model daha piyasaya sunuldu.

ALPINA’nın ürettiği otomobillerin karoser ve parçaları yakın zamanlara kadar BMW den geliyordu ve firma yalnızca modifikasyon ve montaj işlemleri yapıyordu. 2 yıl önce BMW den daha büyük imtiyazlar koparan ALPINA,Münihli firmadan “STRIP-KAROSER” adı verilen ve üzerinde kolayca değişiklikler yapılabilen çıplak karoserler alarak bunları modellerine uygulamaya başladı. Karoserler müşterinin istediği renge boyanırken daha büyük hacimli motorların montajı ile ilgili tüm değişiklikler ALPINA fabrikalarında gerçekleştiriliyor.


BMW nin eski yönetim kurulu üyesi ve şimdiki Denetleme Kurulu Başkanı Eberhard von KUENHEIM, ALPINA’nın BMW nin sportif imajına katkılarının kesinlikle küçümsenemeyeceğini belirtiyor.

ALPINA ve BMW nin başarı çizgilerinin birbirine paralel gitmesi elbette bir rastlantı değil, şirketler arası hızlı bir rekabetten çok karşılıklı esinlenmeye dayanan yakınlık hiçbir zaman sır olmadı. Cenevre Otomobil Fuarı sırasında ortamın stresinden ve geriliminden kaçıp, birkaç kadeh şampanya ve kanepe ile rahatlamak için ALPINA standına uğrayan BMW ürün Geliştirme şefi Wolfang REITZLE’nin kendi çalışma arkadaşlarını bir çoğunu (Claus LUTHE,Franz-Armin GOLLOB,Klaus KAPITZA,Johannes HIRSCHLER,Manfred RENNEN) o standda bulması söz konusu yakınlığın karşılıklı saygı düzeyinden daha ileride olduğunun göstergesi sayılmaktadır.

ALPINA otomobillerine güç ve konfor kazandırabilmek için teknolojiyi kullanmayı tercih ediyor. Ürünlerinde Turbo-Şarj sistemine yer veren ALPINA 1993 yılından itibaren de “SWITCH-TRONIC”İ (Direksiyona entegre edilmiş vites değiştirme sistemi) kullanmaya başladı. Firmanın son yeniliği ise E-KAT olarak adlandırılan yüksek performanslı özel bir katalitik könvertör.

ALPINA kendini tek bir konuda kısıtlıyor: BOVENSIEPEN; asla yılda 500 den fazla otomobil yapmak isteyemeyiz diyor. Satış şefi Günther SCHUSTER’e göre ALPINA’nın seçkin otomobillerine her zaman talep olacak, çünkü sadece açlıklarını gidermeyi değil kalitenin de tadını çıkarmak için birinci sınıf restoranlara giden insanlar hep olacaktır. Bizim otomobillerimizin durumu da aynen böyle.


ALPINA’nın bir zamanlar yan yana gelmesi yadırganan renkleri için de BOVENSIEPEN; ben doğayı çok seviyorum renk seçiminde özellikle doğanın 2 ana rengini seçti, nasıl doğa dediğinizde Yeşil ve Mavi aklınıza geliyorsa, aynı şey otomobil dünyasında yeşil ve mavi denildiği zaman insanlara ALPINA markasını akıllarına getirmek için bir seçimdir bu.

ALPINA’nın performans artırımında aracın ömrünü kısaltan CHIP ayarlarının kullanılmaması motorlarının uzun ömürlü olmasını ve 200.000 km boyunca sorunsuz kullanılabilmesini sağlıyor.

Günlük kullanımda da hayli uygun olan E-KAT’lı B12 5.7 gerçekten sessiz bir otomobil. Güçlü motoru özellikle sollamalarda mükemmel bir esneklik ve serilik kazandırıyor. BOVENSIEPEN B12 nin direksiyonundayken yanındakine “ne kadar iyi gidiyor değil mi” demeden duramıyor.

ÜRETİM ADETLERİ

Alpina B7S Turbo E12- 60 Adet

Alpina B6 2.8 - 324 Adet

Alpina B7 Turbo Coupe - 302 Adet

Alpina B7 Turbo E28- 236 Adet

Alpina B3 2.7 Cabrio E30 - 257 Adet

Alpina B6 3.5 S E30 - 61 Adet

Alpina B12 5.0 E31 - 97 Adet

Alpina B12 5.7 E31 - 57 Adet

Alpina B11 4.0 E32 - 7 Adet

Alpina B12 5.0 E32 - 305 Adet

Alpina B12 L 5.0 E32- 305 Adet

Alpina B10 BiTurbo E34 - 507 Adet

Alpina B10 4.6 E34 - 27 Adet

Alpina B6 2.8 Coupe E36 - 136 Adet

Alpina B8 4.6 Touring - 23 Adet

Alpina B12 6.0 L E38 - 94 Adet

Alpina B10 3.2 Touring - 13 Adet

Alpina Roadster Limited Edition - 66 Adet

bmwteam.net forumlarından alıntıdır.